Nihayet Be - Asya Devri Basliyor
  ANA SAYFA
  TÜRK ORDUSU
  ILETISIM
  ZIYARETCI DEFTERI
  MAKALELER
  => Türk birligi korkusu
  => Türkiye-Pakistan
  => Japonyanin Yeni Ekseni
  => Asya Devri Basliyor
  => Silahlanma Yarisi
  => Uzay Savaslari Provasi
  => Terör ve Devlet
  => Orta Asya ve Türkiye
  TEKNOLOJI HABER
  EN BABA SITELER
  ÜNLÜLER
  ÜLKE PROFILLERI
  TÜRKIYE VIDEOLARI
  FUTBOL KLÜPLERI
  PARA KAZAN
  ARABALAR

ASYA DEVRİ BAŞLIYOR / Ainur Nogayeva - AVRASYA ARAŞTIRMALARI MASASI

Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ekonomilerinin yükselişe geçmesi, Asya ülkelerinin liderlerini cesaretlendirmektedir. Filipinler Cumhurbaşkanı Gloria Makapagal Arroyo, Singapur’da 24 Haziran’da açılan Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde “Liderlik İmkânların Oluşturulması: Asya Devrinin Açılışı” adlı konferansta yaptığı konuşmasında “Asya devri başlıyor, artık Asya gelecekte dünyanın önemli ekonomi ve siyasi işlerinde önder bir rol oynayabilir” demişti. Filipinler Cumhurbaşkanına göre, Asya ekonomisinin gelişmesiyle küresel düzen değişti. Yirmi beş ülkeden, siyasi, ticari ve bilimsel çevreden 300 temsilcinin buluştuğu bu konferansta yeniden gündeme gelen “Asya Krizi”ni önleme yolları ile küresel ekonomik ortamda Asya’nın sürdürülebilir gelişimi ve rolü de ele alınmıştır. Asya’nın ekonomik alanda yükselişe geçmesi, siyasi alandaki sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması hususu önem kazanmıştır.

“Yeni Asya devri”nin önündeki engeller

Bölge ülkelerine yapılan yatırımlar ve oluşturulan güven sayesinde Asya ülkelerinin gelişiminin hızlandığı açık bir gerçek. “Asya Kaplanları”nın yanı sıra dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin, Hindistan gibi ülkeler artık günümüz dünyasının süper gücü ABD’nin karşısında bir kutup/karşı güç oluşturma yolunda hızla ilerlemekteler. Ancak bütün bu olumlu tabloya rağmen uzmanlar bu ekonomilerinin hızla gelişmesinin büyük bir krize yol açacağı uyarısında bulunuyorlar. Bunlara göre, hızla büyüyen ekonomiler borsalarda “baloncukların” oluşmasına neden olacak, dolayısıyla dünya 1997–1998 yıllarında Asya’yı vuran kriz ile bir kez daha karşı karşıya kalacaktır.

Asya’nın ekonomi alanındaki sorunlarının başında Kuzey Kore’nin nükleer programı gelmektedir. Bu ülkenin Amerika’ya kafa tuttuğu için “şer ekseninde” yer aldığı düşünülse de Kuzey Kore’nin nükleer programı daha çok komşularını tehdit etmektedir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı sonrasında silahsızlanan Japonya, Çin’in yanı sıra Kore tehdidi yüzünden de silahlanma ihtiyacı duymaya başladı. Geçtiğimiz yıl Kuzey Kore’nin gerçekleştirdiği füze fırlatma deneyleri komşu ülkelerde yaşayan halkların yüreklerini ağızlarına getirmişti. Kuzey Kore’ye en çok yardım eden ve bu ülkeyle Kore savaşından dolayı “kan bağı” olan Çin, Kore sorununu çözmek üzere Kuzey Kore, ABD, Güney Kore, Çin, Japonya ve Rusya’nın katılımıyla gerçekleşen “Altılı Müzakerelere” ev sahipliği yapmaktadır. Şubat ayındaki “Altılı Müzakereler”de Kore sorunun çözümüne yönelik olumlu adımlar atılmış, Kuzey Kore yönetimi enerji ihtiyacının karşılanması koşuluyla Yongbyon Nükleer Tesisini kapatmayı kabul etmişti. Müzakerelerin sonuçlarına göre, nükleer tesisini kapatması karşılığında Kuzey Kore’ye ilk aşamada 50 bin ton fuel-oil ve 950 bin ton mazot ve benzin verilecek ve diğer yardımlar yapılacak, reaktörün durdurulmasından sonra ise bu yardım 19 kat arttırılacaktır. Washington’un para aklama ve sahte dolarlarının yayılması ile mücadele etme gerekçesiyle Kuzey Kore’nin Makao’daki (Banko) Delta Asia Bankasındaki paralarını dondurmasıyla aniden kesilen görüşmelerin beşinci raundu 13 ay sonra yeniden başladı. Rus Dalkombank aracılığıyla 25 milyon Doların Kuzey Kore’ye geri verilmesiyle müzakerelerin hız kazanması bekleniyor. Çin Dışişleri’nden gelen açıklamaya göre ABD ve Kuzey Kore, “Altılı”nın dışişleri bakanları düzeyindeki toplantısının Ağustos başında yapılması konusunda anlaştılar.


Çin-Japonya ilişkilerinde yumuşama


Bir an önce çözüm gerektiren sorunların başında Japonya-Çin karşılaşması geliyor. Günümüzde Çin, mütevazı tutum sergileyen Japonya’nın kendisinden İkinci Dünya Savaşı sırasındaki suçlardan dolayı hala özür dilemediğini de öne sürmektedir. Çin’in yükselmesi ise başta ABD ve Japonya’yı korkutmaktadır. Ancak Çin yetkilileri Çin’in barışçıl politika yürüttüğünü, askeri harcamalarının savunma amaçlı olduğunu, olası bir saldırıya karşı hazırlıklı olması gerektiğinden kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Bazı Çinli yorumcuların tehdidin ABD ve NATO tarafından geldiğini belirtmekten kendilerini alıkoyamamaları da dikkate değer.
İki önemli Asya ülkesi olan Japonya ve Çin’in arasındaki gerginliğin ekonomik değil, siyasi kökenli olduğunu söylemek mümkün. Zira iki ülke birbirinin başta gelen ticari ortağıdır. Siyasi nedenlere gelince, İkinci Dünya Savaşından sonra Japonya’da sağ görüşlerin yükselişe geçmesiyle farklı siyasi sistemlere sahip iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmaya başladığını görüyoruz. İlişkilerin soğumasının sebeplerinden birisi günümüzde bir müze olarak da işlev gören Yasukuni Jinja Tapınağıdır. Bu tapınak aşırı milliyetçi Japonların gurur kaynağıdır ve Japon militarizminin bir sembolü olarak algılanmaktadır. Özellikle Çin ve Kore tarafından Yasukuni Tapınağı Japon yayılmacı politikasının meşrulaştırıldığı bir siyasi mekân işlevi olarak algılandığı için Başbakan Koidzumi’nin Yasukuni Jinja Tapınağını ziyaret etmesi bu ülkelerinin tepkilerine neden olmuştu. Dolayısıyla Japon Başbakanının değişmesi iki ülke arasındaki buzların erimeye başladığına işaret etmekteydi. Yeni Başbakan Shinzo Abe seçildikten sonra Ekim ayında Çin’i ziyaret etmişti ki, bu da dış politika bakımından önemli bir işaretti. Abe’nin ziyareti “buzları kıran” olarak nitelendirilirken, Nisan ayındaki Çin Başbakanı Wen Jiabao’un Japonya’ya resmi ziyareti, Japonya-Çin ilişkilerindeki “buzları eriten ziyaret” olarak basına yansımıştır.

Asya’nın ilerlemesi

Siyasi ilişkilerini yumuşamasıyla ekonomik alanda rekabetin kızışığını görmekteyiz. Bu, rekabet ortamında Japonya’nın Çin’in büyümesini durduracak bir gücün oluşmadığını/ oluşamadığını idrak etmesi nedeniyle duruma uyum sağlamaya çalıştığının göstergesi de olabilir. Bölgede ekonomik büyüme ile hızla sivrilen Çin’in Hindistan’la birlikte Japonya için de endişe kaynağı olmaya başladığına tanık olmaktayız. Japon medyası, araştırmalar ve çeşitli kurumların yorumlarında bu açıkça göze çarpmaktadır. Böylece gelecekteki rakipler tarif/tasvir edilmekte ve Japon kamuoyu orta ve uzun vadede oluşacak tabloya psikolojik olarak hazırlanmaktadır. Zira yapılan araştırmalara göre, 2020’de Japonya’nın GSMH’sı satın alma paritesine göre 4,2 trilyon dolar olacak, 2030’da da 47 trilyona ulaşacak, 2050’de ise 5 trilyona ulaşacak. Aynı dönemde Çin’in büyümesi 2020’de 17,3 trilyon dolara, 2030’da 25,5 trilyona, 2050’de ise 33,4 trilyon dolara ulaşacak. Bu sonuca göre de 2020’de Çin’in ekonomik potansiyeli aynı dönemdeki Japonya’nın 4 katını oluşturacak ve aradaki fark hızla açılacaktır. Hindistan’ın GSMH’sının 2020’de 7,1 trilyon dolara 2050’de 19,1 trilyon dolara yükseleceği tahmin edilmektedir. Aynı araştırmanın sonuçlarına göre AB’nin GSMH’sı 2020’de 14,5 trilyondan 2050’de 19,9 trilyon dolar olacak. Yani Hindistan’ın GSMH’sı 2050’de AB’ninkine eşit olacaktır. Aynı dönemdeki ABD’nin ekonomik durumunun tahminlerine bakıldığında 2020’de 16,8 trilyon, 2050’de ise 34 trilyon dolara ulaşacaktır. Dolayısıyla bazı uzmanlar Çin’in ABD’yi sollayacağına endişeyle baksalar bile Asya ülkelerinin Batıya karşı ciddi şekilde meydan okuyacağı kesin görünmektedir. Ekonomik gelişmeyle paralel bir şekilde siyasi alanda değişiklik olacağı beklenmese de Asya/Doğu kültürünün yavaş yavaş ağırlık ve üstünlük kazanacağı kesin gözüküyor.

 

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol